12 Ocak 2007

Osman Hamdi Bey kimdir?


Osman Hamdi Bey, kendi kuşağının diğer sanatçıları arasında bir kültür adamı kimliğiyle sivrilmiş ve ayrıcalıklı bir yere sahip olmuştur. Osman Hamdi, dönemin sadrazamı İbrahim Edhem Paşa'nın oğludur. Babası tarafından hukuk öğrenimi görmek üzere 1860 yılında Paris'e gönderilmiştir. Batı kültürüyle yetiştiği bir aile ortamından çıkan Osman Hamdi, Paris’te bir yandan hukuk öğrenimini sürdürmüş diğer yandan Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nda ve özel atölyelerde resim dersleri almıştır. Sanat alanındaki gelişmelerin merkezi konumundaki Paris'te, orieantalist ressam Jean- Leon Gerome'un atölyesinde çalışmıştır. Batının, doğuya ve Osmanlı’ya yönelik tutumunun ön yargılı ve bir anlamda küçümseyici olduğu, Osmanlı topraklarını bir sömürge alanı olarak görmeye başladığı bir dönemde Avrupa'da orientalist resimler özel bir ilgi alanı oluşturmaktadır. Bu resimler bir yandan farklı bir kültürün kapılarını aralarken öte yandan da bu kültüre batının bakış açısını ortaya koymakta, doğu insanını hiçbir şey yapmayan, tembel ve yabanıl yönleriyle yansıtmaktadır. Bu dünyanın kadını ise, daha çok harem sahnelerinde çıplak olarak ve cinsel obje kimliğiyle ön plana çıkartılmıştır.

Üslup açısından akademik anlayışa bağlı olan ve bir yenilik getirmeyen oryantalist resmin en önemli temsilcilerinden Gerome'un Paris'teki atölyesi, aynı zamanda doğuya ait çok sayıda objenin bulunduğu küçük bir müze gibidir. Ancak Osman Hamdi Bey, içinden çıktığı kültürün gerçeklerini bilmektedir ve resimlerinde hocasının anlayışına karşı çıkan bir yaklaşımı benimseyecektir. 1867'de Paris Dünya Sergisi'nin hazırlık çalışmalarına da katılmış olan Osman Hamdi'nin resim kariyeri ve sanat görüşü büyük ölçüde Paris döneminde biçimlenmiştir.


1869'da Paris'ten ayrılan Osman Hamdi'nin yaptığı arkeolojik kazılar, ülkenin topraklarına ait kültürel değerleri sahiplenme bilinciyle çıkardığı Eski Eserler Kanunu, kurduğu Arkeoloji Müzesi ve güzel sanatlar alanında eğitim veren ilk kurum olan Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi ile, bu süreçte bir kültür adamı olarak çok önemli etkinliklere imza atmıştır. Bu yönüyle Türkiye'de arkeolojiyi başlatan ilk kişi olarak da bilinir. Müzenin ve Sanayi-i Nefise(1883)'nin müdürlüklerini de üstlenmiş olan bu çok yönlü kişilik, bir yandan da sanatsal üretimini sürdürmüş, düzenlenen az sayıdaki sergiye de katılmıştır.


1884 yılında eski eserlerin yurt dışına çıkarılmalarını yasaklayan ve o gün için Türk müzeciliği ve eski eserlerin korunması bakımından büyük bir adım olan Asar-ı Atîka Nizamnamesi'ni çıkararak uygulamaya koydu.
Osman Hamdi Bey Nemrud Dağı, Lagina Tapınağı ve Sayda'da kazılar yaptı. Sayda kazısında bulduğu ve arkeoloji dünyasının baş yapıtları kabul edilen, aralarında İskender Lahdi'nin de bulunduğu lahitler ve diğer eserlerin sergilenmesi için, büyük bir ileri görüşlülükle ilk Türk müze binası olan bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin 1881 yılında temelin attı ve 1891'de hizmete açtı.


Osman Hamdi Bey'in resimleri, bir anlamda batının orientalizmine bir tepkidir. O, kendi içinden çıktığı kültürü tüm gerçekliğiyle ifade etmiştir. Resimlerinin çoğunda vermek istediği bir mesaj vardır.


Osman Hamdi Bey'in bazı eserleri,


Kahve Ocağı (1879), Haremden (1880), İki Müzisyen Kız (1880), Kuran Okuyan Kız (1880), Çarşaflanan Kadınlar (1880), Vazo Yerleştiren Kız (1881), Gebze'den Manzara (1881), Çekik Gözlü Kız-Tevfika (1882), Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız 1, Türbe Ziyaretinde iki Genç Kız 2 (1890), Feraceli Kadınlar (1904), Pembe Başlıklı Kız (1904), Kaplumbağa Terbiyecisi (1906), Mimozalı Kadın (1906), Şehzade Türbesinde Derviş (1908), Silah Taciri (1908), Beyaz Entarili Kız (1908), Sarı Kurdeleli Kız (1909) 'dır.


Resimlerinde sık sık, Kandiller, Rahleler, Kuran muhafazaları, Kitaplar, Şamdanlar, Halılar, İşlemeli Örtüler, Silahlar, Ayakkabılar, Hat levhaları, Musiki aletleri, Tenteler, Şemsiyeler, Köpekler, Kuşlar, Lahitler (Türbe iç mekanları), Buhurdanlıklar, Buhur Dumanı, Çiçekler ve Vazolar kullanan ressam olup, yapıtlarında kullandığı insan tipleri şunlardır; kendisi, karısı, ailesi, gebze ve ev halkı. Ayrıca bir tablosunda üç tane figürde de kendisini kullanmıştır.

Sanayileşen Batı'nın Doğu'yu sömürgeleştirmesinin resim sanatına yansıması olan Orientalizm akımının son yıllarında (1860- 1869 döneminde), Paris'te Gerome'un öğrencisi olan Osman Hamdi Bey'in ülkesine döndükten sonra gerçekleştirdiği yapıtlarında Doğu ile Batı'nın, inanç ile aşkın, yaşam ile ölümün ikileminin izleri sürülebilir. Onun yaşamının ve sanatının bir başka belirleyici olgusu, yeni gelişen arkeoloji biliminin Ön Asya'daki en önemli etkinliklerinden birisinin yaratıcısı olmasıdır: İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin kuruculuğu ve otuz yıla yaklaşan bir süre onun Müdürlüğü ve sayısız önemli kazının yönetimi gibi. Binlerce yıllık sanat yapıtlarının korunması için harcadığı çabalar, ressamın yaşamın anlamı ve gelip geçiciliğinin hüznünün onun içine işlemesinde etken olmuş olmalıdır.


Kaynakça

GÜREL, H.Nur; "Osman Hamdi Bey ve İkonografisi", Genç Sanat, Şubat 1999.

http://www.sanalmuze.org/arastirarakogrenmek/osmanhamdi.htm

Hiç yorum yok: