16 Mart 2007
10 Mart 2007
İstanbul Arkeoloji Müzesi

Balkanlar, Afrika, Anadolu, Mezopotamya, Arap yarımadası ve Afganistan gibi Osmanlı sınırları içinde yer almış bölgelerden toplanan 1 milyona yakın eserle dünyanın önde gelen müzeleri arasında bulunan Arkeoloji Müzesi’nin ana binası Osman Hamdi Bey tarafından 1891’de mimar Alexadre Vallaury’ye inşa ettirildi.
1902 ile 1908’deki ilavelerle bugünkü durumuma getirilen müze ana binasının, müzede sergilenen İskender Lahdi ile Ağlayan Kadınlar Lahdi’nden esinlenilerek yapılmış olan dış cephesi, İstanbul’daki neo-klasik tarz yapıların en iyi örneklerinden biri olarak biliniyor.
Binanın alt kat salonlarında ise M.Ö. 4. yüzyıla ait olan ve dönemin günümüze kadar ulaşan en nadide eserlerinden biri kabul edilen İskender Lahdi, Ağlayan Kadınlar Lahdi, Satrap Lahdi, Lykia Lahdi, Tabnit Lahdi gibi Sayda kral mezarlarında bulunan ünlü lahitler, önemli antik kent ve bölgelerden gelen heykel ve kabartmaların yer aldığı Antik Çağ heykelciliği örnekleri bulunuyor.
Aynı katta Arkaik dönemden Bizans dönemine kadar olan heykel sanatı gelişimi de, kronolojik sıralama içinde en seçkin örnekleriyle veriliyor.
Ana binanın güneydoğu bitişiğinde yer alan 6 katlı ek binanın iki katında depo, dört katı ise sergileme salonu olarak kullanılırken, “Çağlarboyu İstanbul”, ‘Çağlarboyu Anadolu ve Troya” ile “Anadolu‘nun Çevre Kültürleri: Kıbrıs, Suriye-Filistin” sergileme salonları, Çocuk Müzesi ile mimari eserler ziyaretçi bekliyor.
Müzenin bu bölümündeki ünik eserler arasında, Akad Kralı Naramsin’in steli, tarihteki ilk yazılı anlaşma olan Kadeş Antlaşması ve Zincirli heykeli ile 75 bin çivi yazılı belgenin korunduğu “Tablet Arşivi” yer alıyor.
Arkeoloji Müzesi’nin bir diğer bölümü olan ve Fatih Sultan Mehmet tarafından 1472 tarihinde yaptırılan, ayrıca İstanbul’daki en eski Osmanlı sivil mimarlık örneklerinden biri olarak gösterilen Çinili Köşk’te, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait yaklaşık 2 bin nadide çini ve seramik eser sergileniyor.
Arkeoloji Müzesi’nin, dünyanın en önemli müzelerinden biri olmasına rağmen, Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi ile kıyaslandığında yeterli ilgiyi gördüğünün söylenemeyeceğini kaydeden Karamut, “2004 sonu itibarıyla müzelerimizi ziyaret edenlerin sayısı 117 bin civarındaydı. Kapalı bölümlerin de açılmasıyla bir artış sağlandı ve 200 bine yaklaştık. Bunların yüzde 50’den fazlası yerli turist ve çoğunluğu da zaten öğrencilerden ve kalan kısmı da yabancı turistlerden oluşuyor. Bu rakam, yılda ortalama 1 milyon ziyaretçi alan Topkapı Sarayı’nın çok çok altında. Bunun farklı nedenleri var. Ayasofya ve Topkapı popüler yerler, elbette onların ziyaretçisi fazla olacak ama bizim hedefimiz de o rakamları yakalamaktır” şeklinde konuştu.
Halkın arkeolojik eserlere karşı ilgisiz olduğunu ifade eden İsmail Karamut, müzenin halen kapalı olan ve onarımı devam eden bölümlerinin de bu yılın Mayıs ayında hizmete açılacağını bildirdi.
Müzelere ilgi uyandırmanın yolunun müzecilik sisteminin yenilenmesinden geçtiğini ifade eden İsmail Karamut, sözlerini “Şu anda devlet menşeli ve devletin kontrolünde bir müzeciliğimiz var. Bunu yapmalıyız, ama müzelerin en azından yarı özerk bir yapıya kavuşturulması, bağımsız olması gerektiğine inanıyorum. Geçtiğimiz yıllarda çıkartılan bir yasa ile bunun bir anlamda sağlanmasına çalışıldı. Yani müzelerin kendi geliriyle geçinen ve kendi kaynağını yaratan kurumlar olacağına inanıyorduk, fakat bu uygulamaya tam anlamıyla geçilemedi. Her şeyden önce yeterli uzman gerekiyor. Uzman sıkıntısı giderilerek müzelerin ekonomik bağımsızlığa kavuşturulması” şeklinde bitirdi.
Yazar:
parkeolog
4
Yorum
02 Mart 2007
Ben Laodikya'yım..
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
26 Şubat 2007
Stonehenge'i İnşa Edenlerin Evleri Bulundu

Efsanevi Salisbury ovasının yakınındaki Durrington Walls bölgesinde yapılan kazılarda eski evler ortaya çıkarıldı. Bu da, bir Neolitik Dönem köyünü işaret ediyor.
Bulunan yerde yaşam izleri, M.Ö. 2600-2500 yıllarına ait. Bu da Stonehenge'in inşasıyla aynı döneme rastlar.
İnsanlar burayı mevsimlik olarak ritüel şölenler ve cenaze törenleri için kullanıyorlar gibi görünüyor. (Evlerdeki rastgele atılmış yiyecek kalıntılarının bulunması, mevsimlik kullanımı işaret eder.)
Bazı arkeologlara göre, Stonehenge'in tarihlenmesinde problemler olabilir; çünkü buradaki taşlar, çeşitli zamanlarda onarılmış.
Durrington'daki kazılarda toplam sekiz ev ortaya çıkarılmış. Uzmanlar toplam ev sayısının en az yüz olduğunu düşünüyorlar.
Evlerin her biri aşağı yukarı beş metrekare büyüklüğünde. Yapı malzemesi olarak ağaç ve kil kullanılmış, tam ortada bir ocak bulunuyor. Arkeologlar evlerin altında 4600 yıllık kalıntılar da bulmuşlar.
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
20 Şubat 2007
Pedasa Antik Kenti

Pedasa sözcüğüne M.Ö. 2000'lerde Luwi dilinde rastlanmaktadır. Prof. Dr. Bilge Umar, bu

Pedasa, sur duvarları ile çevrili kulelerle takviye edilmiş tepede iç kalesi bulunan bir kent konumundadır. Dini bir merkez olan şehrin Athena Tapınağı sur duvarları dışındadır. Pedasa çevresinde büyük bir nekropol var ve burada gömülmek bölge halkı için bir onur sayılırdı.

Son yıllarda Prof. Dr. Adnan Diler başkanlığında Muğla Üniversitesi Arkeoloji Bölümü burada yüzey araştırmaları yapmakta ve çok önemli bilimsel değer taşıyan bulgular elde etmekteler.
Burada yapılan yüzey araştırmalarında bulunan çanak-çömlekler bu göçten sonra Pedasa’lıların bir süre daha kentlerini terk etmediğini göstermiştir. Pedasa’da yeterince arkeolojik bir araştırma yapılmamasına karşılık, buluntular kentin surlarla çevrili yuvarlak bir plân düzeni olduğunu göstermiştir. Bazı kalıntılar arazi konumundan ötürü kentin teras duvarlarıyla desteklendiğini, yamaçlarında Leleg mezarları ile çanak-çömlek parçaları bulunduğuna işaret etmektedir.

Pedasa Antik Kenti Arkeoloji ve Hobi Parkına Dönüşecek
M.Ö. 6. ve M.S. 11. yy. arasında tarihin en önemli ticaret ve kültür merkezlerinden biri olan Leleg uygarlığının izlerinin bulunduğu Antik Pedasa kentinin Arkeoloji ve Hobi Parkı olması için proje hazırlandı.
Yaklaşık 1.5 milyon dolara hayata geçirilecek olan projenin başlatılması için sivil toplum örgütleri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'yla temasa geçildiğini belirten Konacık Kalkındırma ve Kültürel Varlıklarını Koruma Derneği (Konkad) Başkanı Mehmet Melengeç, 11 yıldır, Pedasa Antik Kentini Kurtarma Kazıları Projesi'yle kentin büyük bir bölümünün gün ışığına çıkarıldığını bildirdi.
Melengeç, antik kentin daha iyi tanınması, korunması ve arkeoloji tutkunlarının atölye çalışması için hazırlanan hobi ve arkeoloji parkı projesinin hayata geçirilmesi için kurulacak komisyonun kısa zamanda çalışmalarına başlayacağını kaydetti.
Antik Pedasa Kenti Arkeloji ve Hobi Parkı Projesi için Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’tan destek istendiğini belirten Melengeç, “Projenin hayata geçmesi durumunda 40 dönümlük arazi üzerinde sosyolojik, doğal ve kültürel envanter çalışmaları, kazılarla ortaya çıkarılan yerleşim mekânlarının restorasyonu, ziyaretçilerin, tarih ve arkeoloji bölümü öğrencilerinin, arkeologların denetiminde Leleg, Karya uygarlıkları, Helenistik, Roma, Bizans, Osmanlı ve Türk kültür ve yaşamının tüm izlerini bir arada görebilmeleri sağlanacak” dedi.
Bölgede 5 yıldır kazı çalışmalarını sürdüren Pedasa Antik Kentini Kurtarma Kazıları Projesi Koordinatörü Prof. Dr. Adnan Diler ise projeyle önemli eserlerin gün ışığına çıkartılmasına devam edileceğini, bölgenin de dünya turizmine açılacağını vurguladı.
Konacık Belediye Başkanı Mehmet Tosun da alternatif turizme örnek model olacak bir kültür çalışmasını başlattıklarını belirterek projeye her türlü desteği vereceklerini açıkladı. Tosun, “4-5 proje sonunda bölgeye yüz binlerce turist akını olacağına inanıyoruz. Proje antik kentin korunmasını sağlayacağı gibi bölgeyi tüm dünyaya tanıtacak” dedi.
Kaynakça
http://akyaka.org
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
19 Şubat 2007
Müzeler İçin 2007 Projeleri
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
14 Şubat 2007
Dünyanın En Eski Aşk Şiiri
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
İlk Sevgililer Günü Kartı
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
12 Şubat 2007
Priene Gymnasionları

Her Hellen kentinin kendi gymnasionu vardı. Pausanias (x. 4. 1) ‘ın bildirdiği üzere, gymnasion, agora gibi, polisi tamamlayan ögelerden biriydi. Büyük kentlerde bir palaestranın yanı sıra, iki ya da daha çok gymnasion vardı.
Eski gymnasionlar parka benzer, geniş yerleri kaplardı. Ancak sur içinde, dahası Sikyon ve Elis’tekiler gibi kentin tam ortasında da eski gymnasionlara rastlıyoruz.
İlk gymnasionların biçimleri konusunda bilgimiz azdır. Fougeres, gymnasionun tarihini dört döneme ayırır:
*İlk dönemde bir dramostan, yani bir koşu yolundan ya da bir spor alanından öte bir şey yoktur,
*Üçüncüsü 4.yy ile Hellenistik Çağ;
*Dördüncüsü ise, Roma Çağı’dır.
Gymnasionun iyice gelişmiş mimari biçimi oldukça geç tarihlere ilişkindir.
GYMNASİON'UN BÖLÜMLERİ
Palestra: Açık avlu. Egzersiz ve spor faaliyetlerinin yapıldığı yer.
Korykeion : Boksörler için düzenlenmiş, onların kum torbalarıyla çalışma yaptıkları bölüm.
Konisterion : Güreşçilerin antrenman yaptıkları yer.
Eleithesion : Güreşçilerin yağlandıkları bölüm.
Ephebeion : Derslerin veya kültürel eğitimin verildiği yer; sınıf.
Loutron : Duş ve yıkanma yeri.

Priene dik yamaca uygulanmış ızgara planlı şehirlerin en iyi bilinen örneğidir.
İlk Priene şehri Büyük Menderes ağzı yakınlarında, bugün tespiti mümkün olmayan bir yerde idi.
Menderes’in taşması ve birikintiler sürüklemesi sonucunda terk edildiği düşünülüyor.
4.yy’ ın ortalarında Mikale dağının güney yamacına, Menderes ovasına kademe kademe inen dört set üzerine yeniden kurulmuştur.
Doğu- batı yönlü 7 düz, kuzey- güney yönlü 15 dik ve merdivenli sokağı vardı.
Şehrin içinde yalnız agoranın kuzeyinden geçen ana cadde (7.36m) arabaların geçmesine elverişliydi.
Agoranın şehrin her tarafı ile bağlantısı vardı. 72 basamaklı bir merdivenle üst setteki Athena Polias tapınağına çıkılıyor, başka bir sokakla şehrin en yukarısındaki tiyatroya gidiliyor, batıdaki bir sokaktan da şehrin en aşağısındaki gymnasion ile stadiona ulaşılıyordu.
Büyük mimari hacimler değişik düzeylere dağılarak ızgara planının yeknesaklığı hafifletilmiş oluyordu.
Plana agoranın üstündeki Athena Tapınağı hakimdi. Tiyatro ve gymnasion gibi büyük kitleler şehrin en üst ve en alt setine yerleştirilmişti. Şehrin iki gymnasionu vardı. Üst yamaçta konut sahası dışında Demeter Tapınağı vardı.
Şehrin etrafı testerevari , zigzagsı bir surla çevrilmişti. Şehrin gerisinde 381m yüksekliğindeki kayalık tepe, kale olarak, sur içine alınmıştı. Surlar şehrin şekline uymadan stratejik noktaları izliyordu.

Bu gymnasion ilk evresinde batı tarafta, büyük ihtimalle insula sınırını gözetiyor, güneyde ise Athena Caddesi’ne kadar uzanıyordu. Hellenistik Dönem’deki girişi, insulanın doğu kenarının hemen hemen ortasında yer alıyordu.
Yapının merkezi kareye yakın sütunlu bir avlu idi. Avluyu çevreleyen galerilere doğuda bir odalar sırası bağlanmıştı. Avlunun güneydoğu köşesinde duran yarım daire şeklindeki eksedra da Hellenistik Dönem’e ait olmalıdır.
İmparatorluk Dönemi’nde gymnasiona giriş Athena Caddesi'nden sağlanıyordu. Bu giriş yapının güneybatı köşesinde, batıdaki oda sırasının hizasında bulunuyordu.
Bu dönemde gymnasion imparatorluk kültüne ait bir yer işlevini de görüyordu.
Aşağı Gymnasion şehir merkezinden uzakta, şehrin güney kenarında, surun hemen içerisinde bulunur. Gymnasion kuzey ve batı duvarları itibariyle hemen hemen şehrin ızgara plânına adapte edilmiş olmasıyla şehrin yön sistemi ile uyum içerisindedir. Gymnasionun kuzey tarafı da ana kayadan kazanılmıştır.
Doğu duvarındaki kapıdan içeri girildiğinde kare şeklinde bir peristylin kuzeydoğu köşesine ulaşılır. Peristylin galerileri Dor düzeninde inşa edilmiştir. Güney ve doğuda yalnızca galeriler varken, batıda galeriye ayrıca birkaç oda açılır.

Bu işlev mimari açıdan, her bir sütun ekseninde diğer sütun eksenine kadar dört yerine üç triglyph-metopun olmasıydı.
Bukranionlarla taşınan girland frizine ait blok taşlar, aşağı gymnasionun duvar saçağına aittir.

Ephebeion’un anıtsal ön cephesi, küçük Asia-İon tarzı başlıklı ante payeleri arasında, alt kısımları yivsiz, İon düzeninde iki yüksek sütuna sahipti.
Mekanın iç tarafında, kesme taştan mermer düz duvarlar boyunca oturma basamakları uzanıyordu. 3.35 m yüksekliğindeki duvarlar yukarıda bir kornişle bitiyordu. Kornişin üzerinde 3 metreden yüksek olan yarım sütunlu ve eksiksiz saçaklığıyla bir cephe kaplaması bulunuyordu. Bu parçalar konglomera taşlardan yapılmıştı. Bu kaya cinsi buradaki ana kayayla aynıdır.
Korinth başlıklarının ana şemasına benzer çanak formlu başlıklardan anlaşıldığı üzere, mimari elemanların üzeri, bütün detayların ince ince işlendiği bir stuco ile kaplıydı. Buradaki cephe kaplaması evlerin andronlarında taklit edilen stucoların taştan yapılma anıtsal örneğidir.
Ana yapının batı bitiminde çok iyi korunmuş durumda bir

Arka duvarında yer alan lavabolara, üzerindeki sima benzeri oluklu bir kısımda yer alan aslan başlarından devamlı su akmaktaydı.
Su, zemin harcının içine diklemesine yerleştirilmiş küçük taşlardan oluşan su geçirmeyen bir taban üzerinden, odanın güneyinde yere gömülmüş iki su teknesine doğru akıyor, oradan da üç akaç yardımıyla mekanın dışına çıkarılıyordu.
Su tekneleri, güney duvarın iç tarafına yerleştirilmiş sıralara oturanların ayaklarını yıkamaları için kullanılmış olabilir.
Işık avlusunun güneyinde, iki dikmeli küçük bir eksedra, batı galerinin koridoruna açılır. Burada da duvarlar boyunca aynen epheboslar eksedrasındaki gibi oturma sıraları vardı. Bu nedenle burası da bir derslik olmalıdır. Hemen güneyinde merdivenli sokağa açılan, batı galeriye entegre edilmiş, oldukça kötü durumda bir propylon yer alır.
Gymnasionun yapımının M. Ö. 2.yy’ın ikinci yarısı boyunca süren uzunca bir zaman aldığı ortadadır.
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
08 Şubat 2007
5 Bin Yıllık Aşk
Ölüm 5 Bin Yıldır Ayıramadı
İtalya'daki kazılarda birbirlerine sarılmış olarak bulunan iskeletler arkeologları şaşırttı.
İtalya'nın kuzeyindeki Valdaro bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda, birbirine sarılmış bir çiftin 5 bin yıllık iskeletleri bulundu. Arkeologların 'Valdaro âşıkları' adını taktıkları iskeletlerin genç yaşta ölen bir adamla, ruhuna eşlik etmesi için öldürülerek onunla gömülen eşine ait olduğu tahmin ediliyor. Adamın belkemiğinde bir ok, kadının yanında da bir ok başı bulundu.
Kazı ekibinin lideri Elena Menotti, daha önceki kazılarda çok sayıda birbirine sarılmış anne - çocuk iskeletine rastladıklarını ancak ilk kez birbirine sarılmış bir çiftin iskeletini bulduklarını söyledi. Menotti, "Bu bulgu beni çok heyecanlandırdı. Tüm İtalya'da çok sayıda kazıya katıldım, ancak hiçbiri beni bu kadar heyecanlandırmamıştı" dedi.
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
06 Şubat 2007
1600 Yıllık Mezar Odası'na İhanet



Yazar:
parkeolog
0
Yorum
01 Şubat 2007
Dülük
Kaynakça
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
30 Ocak 2007
Resmin Taşa Kazındığı İlk Yer: Göbeklitepe
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
29 Ocak 2007
Kyzikos Kazılarına 100 bin YTL
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
Denizli'de Tarihi Bir Aile Mezarı Bulundu
www.haber7.com dan alınmıştır.
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
25 Ocak 2007
Midas'ın Eşek Kulakları..

Mousa’lar* ve Phrygia kralı Midas’ın hakem olarak; Tmolos(Bozdağ)’ın ise, yargıç olarak bulundukları müsabakada yarışma sonuç vermez. Bunun üzerine Apollon enstrümanları ters tutup çalmayı teklif etmiş. Marsyas kabul edince, Apollon lyrayı ters

Midas, Marsyas’ın flütünü tersten çalamamasının karşısında yine de flütün daha üstün olduğunu söyleyince, Apollon iyi işitmesi için onun kulaklarını eşek kulaklarına çevirdi. Bu durumdan oldukça utanan Midas kulaklarını hep sakladı, ta ki saçlarını kesen bir berber görünceye kadar.. Kral, berberi ölümle tehdit ederek bu sırrı saklamasını söyledi. Berber bu sırrı uzun süre saklayamadı. Korkusundan kimseye söyleyemedi ama toprağa fısıldadı: “Kral Midas eşek kulaklıdır.” Bunu söyleyince rahatlamasına rahatladı da, fısıldadığı yerdeki kamışlar rüzgâr her estiğinde, “Kral Midas eşek kulaklıdır” diye her tarafa dağıttılar bu sırrı..
*: İlham perileri.
Kaynakça
CAN, Şefik, Klasik Yunan Mitolojisi.
ERHAT, Azra, Mitoloji Sözlüğü, 2001.
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
21 Ocak 2007
Tarihi Dayanak

İngiltere’nin Southampton kentinde bir arkeoloji müzesinin akılmaz cehalet örneği ortaya çıktı. Arkeologlar, Mısır Kralı Taharga’nın heykelinin, yüz yıllık gecikmeyle hemen burunlarının dibinde olduğunu fark etti. 2700 yıllık paha biçilmez eser, Tanrı’nın Evi Kulesi adlı arkeolojik müzenin bodrumunda, yıllardır çalışanların bisikletlerinin "dayanağı" olarak kullanılıyordu.
Yaklaşık bir metre boyundaki heykel, müzeyi ziyarete gelen iki eski Mısır uzmanı tarafından şans eseri keşfedildi. İki uzmanın haberdar ettiği British Museum’dan Mısır eserleri yetkilisi Vivian Davies, Londra’dan gelir gelmez bunun "İnanılmaz heyecan verici önemli bir parça olduğunu, heykelin M.Ö. 7. yüzyıla dayandığını" tespit etti. 3 bin yıl önce hüküm süren ve birçok tapınak yaptırmasıyla tanınan Kral Taharga’nın heykeli, bugünkü Sudan’da günyüzüne çıkartılmış olmalı. 25’inci hanedan krallarından Taharga, Asur Kralı’yla Mısır için savaşmış, İncil’de dahi adı geçen önemli bir şahsiyet.
Bu derece değerli ve ender bulunan eserin Southampton’a nasıl geldiğiyse meçhul. Müzenin kuratörü Karen Wardley, The Times gazetesine yaptığı açıklamada, "Kimsenin değeri hakkında fikri yoktu. Çok heyecanlandık. Müze çalışanları tarafından bisikletlerine dayanak olarak kullanılıyordu" dedi. Yıllarca hakettiği ilgiyi bulamayan eser şimdi, “gerekli güvenlik önlemleri” alındıktan sonra, müzenin sanat galerisinde sergilenecek.
Yazar:
parkeolog
0
Yorum
19 Ocak 2007
Mysteryler Villası

Triclinium, 15x25 ayak ölçülerinde, villanın girişinde sağ tarafa yerleştirilmiştir.


İkinci grupta, törenin başlamasına ilişkin bir hareket veya ayinin başlamasına hazırlık


Dördüncü grupta mitolojik karakterler ve müzik öyküsel bir dille veriliyor.




Sekinci sahne, Dionysiak ayinin sonrasını anlatır. Ayine uğrayan kadın, hemen



Dokuzuncu sahnede evlilik için gelinin hazırlanması betimlenmiş. Oturan gelinin elbisesi göğüs altında döndürülmüştür ki, bu da M.Ö. 4. yy özelliklerinden biridir. Gelinin arkasındaki ayakta duran hizmetçi, onun saçını düzeltmesine yardım eder. Sahnedeki Eros ise, elindeki aynayla gelinin görüntüsünü yansıtıyor.
Son sahnede ise bir Eros figürü görülüyor. Eros, eli çenesinde, M.Ö. 4.yy özelliği olarak bir desteğe yaslanmış olayı izliyor.
Tablinium, ev sahibinin oturmasına mahsus bir aile odası. Mysteryler Villasındaki tabliniumun duvar freskleri siyah




D) Girlandlı Kolonad
Planda tricliniumun üst kısmında görülen mekan. Odaya ilk bakışta çok renklilik göze çarpıyor. Mimari bir yapı betimlenmiş olan duvar resminde, siyah arka plan üzerine yapılan girland bezemesiyle hareket getirilmiş. Panellere ayırma burada da görülüyor. Her bir sütun, aralarında bir panel boş bırakılmak suretiyle, panellerin ortalarına yerleştirilmişler. Sütunların başlıkları İon tipinde, kaideleri de Atik-İon. Paneller, tricliniumdaki gibi kademeli çerçevelerle belirtilmiş. Duvarlarda kırmızı, yeşil, sarı ve tonları kullanılmış.
E) Diğer Duvar Resimleri
Villada genel olarak mimari yapı çizimleri hakim. Villa içinden bir mekana ait freskte korinth düzeninde bir yapı görülüyor ki bu muhteşem bir üç boyutluluk sergiliyor. Burada üç boyutluluk yapı içinde yapı yapılarak verilmiş. Sütunların üzerinde figürlü korinth başlığı, onun üzerinde arşitrav, onun da üzerinde friz yer alıyor. Friz boş bırakılmış ama bir yerde cepheden yapılmış medusa başı görülüyor. Bu yapının arka kısmında silindirik ve sütunlarla çevrili bir yapı göze çarpıyor.
-Mysteryler Villası, II. Stile dahil olmasına rağmen I. ve III. Stil özelliklerini kuvvetli olarak yansıtır. Duvar resimlerinde sade panellere ayırma ile I. stilin mirasını yaşatırken figürlü betimlemelerden dolayı II. Stile verilir. Bazı odalarda figürlerin küçülmesi ile III. Stile geçişin izleri görülür. Mükemmel bir üç boyutluluk izlenen villanın duvar resimlerinde yer yer mimari ögeler, yer yer figüratif bezemeler görülür.
*Orphik (ya da Orfeizm, yani Orpheus Tarikatı): Bir din hareketi olan Orphik; şarkıcı, kahin, büyücü Orpheus'a bağlanır: Orpheus, Orphik dinin kurucusu sayılır. Trakya'da doğan bu hareket, oradan VI. yüzyılda Yunanistan'a ve aşağı İtalya'ya geçti. Orphik dionysik-mistik bir kurtuluş dinidir. Homeros’taki tanrıların dindiremedikleri bir ruh ihtiyacını karşılar, giderir. Orphikçilerin öğretileri, filozof Pythagoras (M.Ö. VI. yüzyıl)'ın felsefesine derin bir etki yapmıştır.
BOETHIUS, A., Ward, J.B., Perkins, 1970, Etruscan And Roman Architecture, Penguin Books.
HEWSON, David, The Villa of Mysteries, 2005.
JACKSON, James, W., “Villa of the Mysteries, Pompeii”, http://www.art-and-archaeology.com/timelines/rome/empire/vm/villaofthemysteries.html, 11 Mart 2006.
“Villa of the Mysteries, Pompeii”, http://www.roguery.com/cities/naples/visiting/city/villa/villa.html, 11 Mart 2006.
Yazar:
parkeolog
0
Yorum